Ailemizin küçük evreninde her gün kargaşa ön planda yerini
alıyor. Hiçbir şeyin planladığımız gibi gitmemesine ayak uydurmaya çalışıyoruz
işte. Hele hafta sonu annemlerin Almanya’dan gelecek olmaları durumu
kolaylaştırmıyor. Her zamankinden daha fazla yetişmem gereken işlerin olduğu
fikrine kapılıyorum çünkü.
Aslında her şey Leon doğunca başlamıştı. O zamana dek
günlerimi çok ta güzel planlayabiliyordum ve planları aksatan tek şey
İstanbul’daki trafik olmuştu. Leon’un doğumuyla birlikte daha önce hiç dikkat
etmediğim kişiler bir anda hayatımda önemli bir yer edinmeyi başladılar. Nasıl?
neden? Mükkemel zamanlama desem, bu sana tanıdık geliyor mu?
Ne zaman bebek Leon’u uyku için yatırdıysam kargo
şirketlerinin biri kapıyı çalıp tüm köpeklerin havlamasına neden oldu – ve
bende Leon’un uyanma korkusuna. Ne zaman çok yorgun bir haliyle Leon’la
birlikte yatıp birazcık kestirme hayali kurduysam, aradığı yeri bulamayan bir
araç sahibi etraftaki evlerden biri çıkana dek kornaya basıyordu. Kalkıp bizzat
ilgilenmesem bile bu duyarsız davranış karşısında duyduğum öfke bir daha uykuya
dalmamı engelledi. Ancak sonra fark ettim ki ne Leon ne de Luka bu tarz
gürültüden rahatsız olup uyanıyor. Uyanacakları korkusunu boşu boşuna yaşadık
yani.
Müthiş güzel bir özelliğe sahip benim oğullarım, keşke bende
de olsa. Ancak o günden bugüne durum pek değişmedi. Kusursuz zamanlama artık
başkalarının değil, Leon ve Luka’nın kabiliyetlerinden biri olmuş durumda. Mesela;
Ne zaman tuvalete gidersem “Mama, neredesin?” diye biri bağırıyor
ve kapıya dayanıyor.
Ne zaman çocuklar odalarında güzelce oyun oynuyorlarsa ve
ben bir telefon görüşmesine 5 dakika ayırabileceğimi düşünürsem, “Mamaaaa! Sana
bir şey sormam gerekiyooooor” diye biri bağıra bağıra yanıma geliyor. “Canım
telefonda konuşuyorum, sonra lütfen” demem de oğlumun söz akışını durduramıyor.
Bu yüzden çocuklar yatmadan kimseyle telefonda konuşmuyor oldum. Annemden
Almanya’dan bir şey getirmesini isteyeceğim, günlerdir aramaya fırsat
bulamıyorum. Her akşam yatakta “gene aramadım işte” diye aklıma geliyor. Kendi
kendimi “unuttuğuna göre önemli değilmiş” diye teselli etmeyi çalışıyorum.
Ne zaman sabahleyin duş alarak güne güzel bir başlangıç
yapmaya karar verirsem, oğlumun biri akıl almaz bir değişime uğrar. Sabahları
inanılmaz meşgul olan oğullarımdan birisi ancak ve ancak benim yanımda oyun
oynayabildiğine karar verip keyifli bir duş hayalime son verir. Çünkü iki dakika
geçmez ki diğer oğlum da gelerek “ne yapıyorsunuz burada?” diye sorar. Yerde
oturup bana şarkı söyleyen Luka artık sürekli sözlerinin arasına giren Leon’un
tavrından rahatsız olur. Akan suların altından kavgaları duyup ya anlaşmalarını
ya da banyoyu terk etmelerini istemek zorunda kalırım. Keyif gitti, yerine
stres geldi.
Ne zaman yemek pişirirken ocaktan bir dakika bile uzak
kalmamam gerekirse dolaptan bir şey almam için dönsem ya da fırından bir şey
alıp tezgaha yerleştirmem gerekiyorsa, Leon aniden önümde beliriyor ve orada
durup elindekine bakarak benden yardım istiyor. Bense kapana kısılmışım gibi
ilerleyemiyorum.
Ne zaman kendime bir kahve koysam aile içi mini evrenimizde
kargaşa yaşanıyor. Tam sütü ısıttım kahveyle birlikte fincana koydum bir ses
duyuyorum “kaka bitti!”. Tamam, önce Leon’nun poposunu sileyim. Banyo’da bir
ikilemin arasında kalıyorum. Hızlıca poposunu silip kahveme soğumadan yetişmem
mi yoksa konuştuğumuz gibi iki kere onun silmesi konusunda ısrar edip ardından
benim kontrol etmem mi daha önemli? Annelik kazanıyor tabi ki. Yinede hızlı
olursam kahvem soğumayacak diye düşünürken Luka’nın lavaboda artık fazla
enerjik bir şekilde oyun oynadığını görüyorum. Luka’nın elini kurutup kolları
ıslanmış kazağından kurtulması için yukarıya yolluyorum. Hızlıca ayna ve
lavaboyu kurutup Luka’yı takip ediyorum. Üstünü değiştirdikten sonra ıslak
olanları banyoya götürüyorum. Orada ne görüyorum? Çamaşır makinesini tamamen
unutmuştum! Hayda, kurumuş çamaşırları toplayım bari ve onları da asayım.
Aşağıda bir şey yapacaktım, neydi, unuttum. Beş dakika sonra aklıma geliyor; ekmek
için hamur yapacaktım, evet.
Bir saat sonra hamur yapmak için tekrar mutfağa gittiğimde tezgahta
duran kahve fincanımı görüyorum. Ah, ben bunu unutmuşum… Mikrodalga’da
ısıtıveriyorum ve koltuğa geçiyorum. İlk yudumu aldım ki köpeklerden biri inlemeye
başlıyor. Çiş için dışarıya çıkmak istiyor anlaşılan. Sese göre aciliyeti de var.
Neyse kalkayım…
Bunlar da ilgini çekebilir:
------------------------------
Biz burada da varız!
Google+ sayfamız: Xlargeaile
Facebook: Xlargeaile veya ben
Twitter: @xlargeaile
Instagram: @xlargeaile
Pinterest: xlargeaile
Google+ sayfamız: Xlargeaile
Facebook: Xlargeaile veya ben
Twitter: @xlargeaile
Instagram: @xlargeaile
Pinterest: xlargeaile
Zordur ,bilirim.Küçük kızım ,özellikle yaparmış gibi:Önce kendi odalarının çekmecelerini boşaltır,ben onu toplayana kadar benim yatak odası çoktan dökülürdü.Oraya yetişirken,mutfakta o soluğu almıştır..
YanıtlaSilBirgün büyüdüler.Sizin yazdıklarınızı veya başka bir anneninkileri okuduğumda kendi günlerim aklıma geliyor.Bir yanım gülümsüyor,diğer yanım:Nasıl atlatmışım?! 'diyor.
Sevgilerimle.