10.02.2014

Çocuk olmanın dayanılmaz yavaşlığı

Eskiden seri çalışan ve tüm işleri iyi planlamış bir şekilde istediğim zamanda halletmemi bugün şaşkınlıkla anıyorum. Çünkü anne olunca bunlar geride kaldı. Planların yerini anarşi aldı sanki. Hızlı olmak mı? Mümkün değil! Anne olmak yavaş olmak demek, ister hoşumuza gitsin ister gitmesin. Biz, bir tabağın direksiyon olduğu, çiçeğe konan arı arkadaşı Willy'i arayan Arı Maya olduğu dünyaya girdik. Hoş geldin!

Geç kalmak alışkanlık haline geliyor, belli bir saate dayalı bir randevu söz konusu ise, saatler önce hazırlanmak gerekiyor. Eskiden beş dakikada dışarıda  yapılabilecek iş artık engelli koşusuna dönüşmüş bir saatte hallolursa mutlu sayılırız. “Bana on dakika ve hazır olurum” eskiden dediysem, artık on dakika gibi kısa bir sürede nelerin olabileceğine her seferde tekrar şaşkınlıkla bakıyorum. 

Deneysel giyiniş

Örneğin sabahleyin. O gün Leon giyinirken neler yapacağını önceden bilseydim saat tutardım. Hani üstündekileri çıkartıp külodunu değiştirdikten sonra giyinecekti. Anaokuluna yetişeceğiz. Luka giyinmiş aşağıya inmişti bile. 2 dakikada yapılır. Leon kolayca ve hızlıca soyulmuştu zaten. Ancak iş ondan sonra karıştı.

Çekmeceden külot aldıktan sonra aklına bir şey gelmiş olsa gerek “eller kullanmadan çekmece nasıl kapatılabilir” adlı araştırmanın seyircisi olarak kendimi buluverdim. Önce sol dizle vurulur, sonra sağ dizle. Çekmece de her seferde birazcık dolaba doğru kayar. Sonra iki dizle aynı anda itilir, çekmece biraz daha dolaba kayar. Sonra iki ayak üzerinde zıplanır ve zıplarken iki dizle çekmeceye vurulur. Eh, çekmecenin kapanma hızlı doğal olarak düşen tutturma oranıyla düşmüştür. Ancak, sabır! Eninde sonunda o kapanır…

Geldik atlet almaya. Çekmeceyi açan Leon eliyle bir atlet kapar ve pirüetler yaparak odanın içinde tur attıktan sonra çekmeceyi kapatıp atleti giydi. Oh! Sıra pantolonda. Onu almak ve giymek arasında ne kadar çok dans edilebildiğini artık öğrenmiş bulundum. Kaldı son olarak bir tişört. Tişörtü almayı hedefleyen oğlum gene deneylere girmeye karar vermiş. Bu sefer konu “çekmeceyi düşürmeden ne kadar dışarıya çekebilirim”. Düşmez olur mu o çekmece? Tabi ki düşer. Beklemenin sabrına tişörtlerin toplanması da eklendi… Tüm bunlar olurken Leon’a sinirlenip “hadi biraz acele et” diyebilirdim. Ama ben o gün koltukta geri yaslanmaya ve onu izlemeyi seçtim. Az da şaşırmadım. Bazen içimden güldüm. Bazen de onu övdüm. Aslında çok da güzeldi…

Gündelik hayat bir serüvendir

Bazen birlikte bulaşık makinesi boşaltırız. Ancak bu da sabahleyin vakit yokken asla yapılmaması gerek. Çünkü bazen her tabak farklı bir arabanın direksiyonu oluveriyor ve mutfak ile salonda bir tur atmadan mutfak dolabındaki garaja park edilemez.


Ya da tam da ayakkabıları giydirirken uzaktan motorların sesi duyuluyor. “Motorlar!” diye ağız birliğiyle bağırıyorlar. Ayakkabılar bir tarafa fırlıyor, teras kapısı açılıyor ve Leon ile Luka ayaklarında şimdiye kadar temiz kalabilmiş çoraplarla terasa fırlıyor. Birazdan ATV’ler geçecek çünkü. Eller sallanır, merhabalar bağırılır. Hem sürücüler hem de oğullarım. Onlar komşuluğun nezaketlerini denerken ben yukarı çıkıp birer yeni çift çorap alıyorum. Ayaklarındaki nasıl olsa kirlendi veya ıslandı.

Bir gün bunun gibi olaylarla dopdoludur. Hele dışarıdayken dikkatlerini çektikleri bin bir olaylar! Boşaltılan bir kamyon, geçen postacı, rafları düzenleyen market elemanı, rüzgarda uçuşan yapraklar, geçen bir tren, sokakta oynayan köpek, otobüsten inen yolcular, bu listenin sonu gelmez sanırım. Çocuklar bizim bir yerden başka yere varmamızın zamanı inanılmaz derecede uzattıkları doğru, ancak neyle uzatıyorlar? Anı yaşayarak, ufak tefek şeylere önem vermekle, değil mi? Stresi bir kenara bırakabildiğimizde çocuklarımız bizi çoktan unuttuğumuz bir dünyaya geri götürüyor. Bir tabağın direksiyon olduğu, çiçeğe konan arı arkadaşı Willy'i arayan Arı Maya olduğu dünyasına. Kısaca, Anın keyfini çıkarmanın dünyasına…



------------------------------
Hayatımda en çok zevk aldığım şeylerin arasında bu blogum ve Alternatif Anne, Martı Dergisi ve Hassas Anne’deki yazılarım geliyor. Bunun dışında beğendiğim veya paylaşmaya değer gördüğüm her şeyi başta Facebook ve Twitter hesaplarımdan takip edebilirsin.
Google+ sayfamız: Xlargeaile
Facebook: 
Xlargeaile veya ben
Twitter: @xlargeaile
Instagram: @xlargeaile
Pinterest: xlargeaile

Copyright 2014 – Yazılarımın linkini paylaşabilirsiniz. Paylaşıma özet de ekleyebilirsiniz. Ticari olmadığı sürece kendi blogunuzda yazımın kısa bir özetini de yayınlayabilirsiniz, yazımın linkini de eklemek şartıyla. Sevmediğim tek şey, başka birinin yazısını/yazılarımı olduğu gibi ve altına kaynak yazarak yayınlamak. Bunu doğru bulmuyorum, başka birinin emeğine saygı duyan bir insanım ve aynı saygı ben de başkalarından beklerim. Başka yerlerde tamamen yayınlayan yazılarım orası için özel yazdığım yazılarım olmalı ve genelde de öylelerdir. Resimlerimiz, çoğunlukla özel olduğu için ilgili yazısı olmadan kullanılamaz.  

1 yorum:

  1. Ben de çocuklar küçükken aynı duyguyu yaşamıştım.

    YanıtlaSil