18.12.2013

Çocuğun “anne, ben eşcinselim” derse?

Ben her türlü eşitliğe inanan bir insanım. İnsanların arasında benim için fark yoktur. Alternatif Anne'de 12.12.2013'te yayımlanan yazımı eşçinsellik üzerine hazırladım. 

Leon ve Luka biri bir gün gelse ve “anne, baba, ben eşcinselim” derse ne yapacağız? Sizin çocuğunuz size bu konuda açılıyorsa ne yapacaksınız? Bunu hiç düşündünüz mü? Eşimle bu konuda hemfikiriz.
Hiçbir şey yapmayacağız. Yani ona destek olmaktan başka tabi ki. Çünkü eşcinsel veya biseksüel olmak ne bir hastalık ne de tercih meselesi, ne iyi ne de kötü. Bu sadece böyle olmaktan ibaret!

“O gün gelsin, göreyim sizi” dediğinizi duyar gibiyim. Ama gerçekten, elimizden gelene kadar destek vereceğiz ve heteroseksüel bir anne ve baba olarak bunu rahatça söyleyebiliriz. Çünkü şanslıyız! Arkadaş ve tanıdık çevremizde eşcinseller var. Kuzenim ve eşinin (Almanya’da 2001 yılından beri eşcinsel evlilikler mümkün) yanı sıra en iyi arkadaşlarımdan iki kişi de eşcinsel. “Şanslıyız” diyorum, çünkü çocuklarım birbirinden çok farklı insanlarla tanışıyor ve normal karşılıyor. Öyle de olmalı zaten.

Ancak eşcinsellik maalesef genelde normal karşılanmıyor. Alman kuzenimi düşünüyor olursam onun eşcinsel olduğunu 80’li yılların sonunda öğrendim. İlk beş yıl annesi, yani teyzem, bunu inkar etti. Bir beş yıl daha durumun ileride değişeceğini savundu. En sonunda kabullendi…
Teyzemin yaşadıkları bu konudaki bilincin henüz yeteri kadar gelişmediği bir toplum için tipik sanki. Şu anda Türkiye’nin birçok yerinde gösterilen ve Can Candan’ın yönettiği “Benim Çocuğum” adlı belgeselde çok içten anlatılanlara benziyor. Belgeselde ailelerin inkar edişleri, travmaları, çaresizlikleri, korkuları, utanmaları ve kabullenme süreçleri anlatılıyor. Muhafazakâr, homofobik ve transfobik bir toplumda çocukları eşcinsel, biseksüel veya transseksüel bireyler olan yedi ebeveynin hikayelerini konu alıyor bu film. Şimdiye kadar birçok Avrupa ülkesinde gösterildi. Çok sayıda uluslararası ödüle de layık görüldü. 82 dakikalık “Benim Çocuğum” belgeseli TBMM ve Avrupa Parlamentosu’nda da gösterildi. Türkiye’de üniversitelerin özel gösterimleri ve film festivalleri çerçevesinde gösteriliyor. (Türkiye ve başka ülkelerdeki Aralık 2013 ile Mart 2014 arasındaki gösterimlerle ilgili bilgiyi Listag Film’in facebook sayfasından  ve “Benim Çocuğum” internet sitesinde  bulabilirsiniz.)

“Gerçekçi olmak gerekirse miras hukukunun şekillendirdiği heteroseksist aile düzeni, ne yazık ki özellikle yaşadığımız bu müslüman ve akdenizli coğrafyada, eşcinsel çocuk ve gençlerin hayatını daha da zorlaştırıyor, kıymetsizleştiriyor, yaşanmaz kılıyor.” (S.U.)
escinsellik 3Hem ebeveyn hem çocuklar için bu korkunç süreçler yaşanıyor; çünkü birçok anne baba eşcinselliğin ne olduğunu maalesef hala bilmiyor. Hala tedavi edilebilen bir hastalık olarak görüyor mesela. Dini çevreler bu konuyu zaten tartışmaz. Eşcinselliğin doğaya aykırı olduğunu ve kişisel bir tercih olduğunu savunuyorlar. Bu tezi yıllar boyunca savunan ünlü ABD’li bilim adamı Robert Spitzer kendisini bile çürüttü. Yıllar boyunca bu tezin temeli olarak görülen araştırmasını yanlış olduğu gerekçesiyle 2012 yılında piyasadan çekti. İnsanın, eşcinsel olup olmama konusunda bir karar sahibi olmasını “absürd” olarak nitelendirmişti.
Amerikan Psikiyatri Birliği, eşcinselliği ruh hastalıkları listesinden 1974 yılında çıkarttı. Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalıklar listesinden silmesi üzerinden 21 yıl geçti. Ancak Türkiye’deki birçok aile çocuklarının eşcinsel olduğunu bilmiyor. Bu yazı vesilesiyle arkadaşlarımın çoğuyla bu konuyu ilk defa konuştum. Bazıları konuşmak istemezken çok az sayıdaki arkadaşımın ailesi eşcinsel olduklarından haberdar. Çocukların ailelerine açılmaması genelde iki nedenden kaynaklanıyor.

“İnsanların farklılıkları hayatlarını kolaylaştırmalı, özel ve önemli kılmalı.” (S.U.)

Birçok eşcinsel, ailesinin çok üzüleceğinden korkuyor ve bunun için susmayı tercih ediyor. Başka ailede konu tahmin edilse de konuşulmaması yeğleniyor. Konuşulmadığı sürece de konunun ya da sorunun var olmadığı düşünülüyor. Yani kimsenin gerçekle yüzleşmesine gerek yok. Tıpkı S.T. ailesiyle yaşadıkları gibi… 20 yaşındayken eşcinsel olduğunu kabullendiğini söyleyen S.T. “Ben zaten yaşamak istediğim gibi bir hayat yaşıyorum ve beni hiç kasmıyorlar. Bazı şeylerin tabii ki farkındalar zaten. O yüzden hiç konuşma gereği duymadım.diyor. E.A.’nın ailesi de oğullarını bilmiyor Ailemden kimse beni bilmiyor. Onlara açıklamadım.”diye anlatıyor. “Annem ve babam eşcinselliği bilirler ama anlamazlar. Çünkü doğuda büyümüş kişiler ve onlara anlatsam muhtemelen eşcinsel olmama hastalık olarak bakarlar ve çok üzülürler. Oysa ben çok mutluyum ve tekrar dünyaya gelsem yine eşcinsel olmak isterim. diye durumunu özetliyor.
S.U.’nun durumu buna benziyor olsa da farklı. Annesine yıllar öncesi açılmasına rağmen babası oğlunun özel hayatından habersizdi. 27 yıl boyunca anne oğul bu sırrı saklamışlar. En azından bunun öyle olduğunu var sayıyorlardı. Aktif bir LBGT aktivisti olan S.U. babasına açıldığında serinkanlılıkla karşılaşmış Emekli asker ve Kemalist babamla siyasi görüşlerimiz her zaman çatışsa, sıklıkla da üzüntü yaşatan uzun dargınlıklara sebep olsa da, ona açılmamı ve politik çalışmalarımı anlatmamı inanılmaz bir serinkanlılıkla karşıladı. Bana sadece bir pişmanlığımın olup olmadığını sordu. Anlattıklarımla ve yaşadıklarımla ilgili sorunum olmadığını duyunca memnun oldu. Yıllardır konuşulmadan zaten bildiği bir şeyi ben ona teyit etmiş oldum. Konu kapandı, her şey süregeldiği gibi devam etmekte.” diyor S.U.
Diğer yandan ailesine erkenden açılmaya karar veren eşcinselin yaşadıkları da hiç kolay değil. M.A. örneğin, 17 yaşındayken annesine söylemiş. Annesinin oğlunun yönelimini kabullenemediğini söyleyen M.A. “ilk birkaç sene görüşmedik. Sonra görüştük, ama birkaç sene sonra yine bozuldu aramız.” diye anlatıyor. Babasız büyüyen M.A. bu anlamda ailesiz bir hayata alıştı. Alışmak zorundaydı zaten.
S.U. annesine söylediğinde uzun süre annesi üzüntüsünü yaşadı. Değişmesi için annesinin ısrarları zaman zaman duygusal şiddete bile dönüştüğünü anlatan S.U. annesinin yine de ona asla kızmadığını, kötü davranmadığını vurguluyor. Bana bunları anlatırken tüylerim ürperiyor ve çok duygulanıyorum. Leon ve Luka’yı düşünerek onların ne bu kadar üzülmesini ne de benden hayatlarının temeli olan bir konuda sır saklamasını asla istemediğimi düşünüyorum.
İlk söylediğimde annem, farklılığımdan dolayı ya da onun öngördüğünden, alışageldiğinden başka olduğum için çok ama çok üzüldü. Öncelikle durumumun bir hata olduğuna inandı. Belki de bana kıyamadığından, bir hata varsa kendinde aradı, uzun zaman kendisini suçladı. diye anlatıyor S.U. Annesi bebekliğinden itibaren tüm fotoğraflarını en eskisinden, yenilerine doğru sıralayıp nerede ‘ne olduğunu’ bulmaya çalışmış. Tabi bunu, beni yaşadığı sarsıntının en ortasına yerleştirerek yapmadı. Duyurmadan zona oldu, sessizce iyileşti. Sonuç olarak anneme açılmam bizi birbirimize her konuda daha da yakınlaştıracak olsa da, beni, eşcinsel oğlunu kabulleniş döneminde, uzun süre, karşılaşacağım zorlukları tekrar tekrar tekrar edip, evlenip aile kurmamın bana sağlayacağı kolaylıkları hatırlattı. Daha sonraları idrak ettim ki, annemin bu ısrarının sebebi, eşcinselliğimi, yönelimden ziyade, cinsel bir tercih olarak görmesiydi. 40lı yaşlarımın ardından cazibemi yitirip yaşlanmaya başladığımda, etrafımda kimsenin kalmadığında yalnız ve mutsuz olabileceğim ihtimalini benden daha derin bir korkuyla yaşadı, bunu bana sıklıkla hatırlattı. Değişmem için ısrarları zaman zaman duygusal şiddete dönüşse de annem bana asla kızmadı, kötü davranmadı. Hep çok sevdi, alakadar oldu.
27 yıl geçmiş olmasına rağmen en sonunda babasına da açılmasının nedeni ise Türkiye’deki homofobik gelişmeler olduğunu söylüyor S.U. Türkiye’de korkunç bir sosyal ve moral çöküş yaşanması biz LGBT aktivistlerini bazı farklı yönlerden daha çok etkilemekte. Zaman zaman kendimizi topun ağzında hissetmemize sebep olmakta. Belki paranoyakça gelebilir; fakat ben, yakın geleceği iyi görmediğimden dolayı, babama açılmak, cinsel yönelimimden ve politik hareketliliğimden bahsetmek zorunda hissettim.” diye açıklıyor S.U.
Çocuğunun böyle düşünüyor olması bile tabii ki her anne babayı düşündürüyor ve endişelendiriyor. Neticede bir azınlık grubunun üyesi olarak hayat asla kolay değil. Azınlıklar maalesef daima zorluk çekiyor. Ancak, çevrelerinin gösterdiği anlayışsızlık ve önyargılar nedeniyle, bir çok eşcinsel ciddi ruhsal veya sosyal problemlere maruz kalıyor.
“Özgüvensiz bir toplumun hiç güvensiz çocuklarıyız, durmadan suçluluk ve merhamet denizinde dalgalanıyoruz.” (S.U.)
Biz annelere öğütleriniz tavsiyeleriniz var mı diye soruyorum; tüm arkadaşlarım oldukça mütevazi bir şekilde ebeveyn olmadıkları için annelere öğüt vermek onların hadlerine düşmediğini söylüyor. Yine de tavsiyelerini alıyorum. S.T. “ailelere tavsiyem, bu içten gelen bir olay” olduğunu söylüyor. E.A. da eşcinsel olmanın bir hastalık olmadığını vurguluyor Çocukları tedavi ettirmeye çalışarak onları derin bir acının içine atıyorlar ve günden güne çocuklarını tüketiyorlar ancak farkında değiller.” diye uyarıyor. Anne baba olarak çocuklarının arkasında olmalı ve destek çıkmalılar. Çoğu arkadaşım ailesine söyledi ve şimdi daha mutlular. Söyleyip mutlu olan da var, evden dövülerek kovulan da. Sonuç hep aynı; tek gerçek var, o da çocuklarının yüreğinde taşıdığı o kocaman yürek. Dünyada birçok aydın, sanatçı, edebiyatçı, artist vs eşcinsel var ve çok başarılılar. Bu konuya M.A. da katılıyor Çocuklarının cinsel tercihleriyle değil ne kadar iyi evlat olduklarıyla ilgilensinler. diyor biraz öfkeli. İçindeki yara bu konuda derin anlaşılan.
S.U.’nun söyledikleri beni düşündürüyor açıkçası. Benim yavrum olsaydı eşcinsel, çokcinsel, falancinsel olsaydı, demek istiyorum ki kendinden dahi biraz farklı olsaydı, ben bunu konu durumuna getirmezdim. Görmezden gelirdim ya da inkar ederdim demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Bence hepimiz aynı farklılıklara sahibiz. Solak ya da kıvırcık saçlı olduğundan dolayı hiç kimse, hele hele bir çocuk, bir genç üzülmemeli. Herhangi bir farklılığı onu hayata karşı alıkoymamalı. Tam tersine insanların farklılıkları hayatlarını kolaylaştırmalı, özel ve önemli kılmalı. Ona bunu söyler ve çok şahane olduğuna ama en çok da kendisi olduğuna inanmasını isterdim. Özgüvensiz bir toplumun hiçgüvensiz çocuklarıyız, durmadan suçluluk ve merhamet denizinde dalgalanıyoruz, farkında değiliz. Çocuğumla, o her ne olursa olsun, tanımlanmış, öğretilmiş aile düzenlerinin, örnek gösterilenlerin, kitaplarda yazanların dışında bir ebeveyn-evlat ilişkisi yaşamak isterdim. Muhtemelen şaşkın bir ebeveyn olup çocuğumla hayata yeniden başlardım. Onunla eşit olmayı, dost olmayı, mesul olmayı, dünyaya bakmayı, baktığımı görmeyi öğrenirdim. Gerisi de şahane gelirdi sanki. Etrafımdaki örnek ailelere bakacak olursak, onlardan daha kötü olmazdık, hatta en az onlar kadar iyi olurduk diye düşünüyorum. Tüm biz anneler tıpkı onun anlattığı gibi bir ebeveyn olmaya çalışmıyor muyuz aslında? diye düşünüyorum. Hedefimiz hep bu, ama başarabilen az demek. Yoksa toplumumuz farklı olurdu.
Hepimiz çocuklarımızı seviyoruz. Onların elinde olmayan sebeplerden ötürü hayatlarındaki en önemli gelişmeleri bizden saklamasını biz istemiyoruz diye düşünüyorum. En azından ben istemem. Bana yalan söylemelerini de istemem.  Eşcinseller biz annelere ortak şekilde sesleniyor. Bence hepimiz onlara kulak asalım!
Hepimiz eşcinselliği olduğu gibi kabul edersek, toplumuzda bir farkındalık yaratmayı başarabiliriz. Bizim çocuklarımız eşcinsel olursa bize dostça anlatabileceklerini ve ardından hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmeliler bence. Bizim çocuklarımızın eşcinsel olup olmadığını biz bugün bilmiyoruz, bilemiyoruz. Ancak bizim çocuklarımızın arasında da bazıların eşcinsel olacağı kesin. Bu benim çocuğum olabilir veya senin. Daha kolay bir dünyada yaşamalarını istiyorsak şimdiden çevremizin daha duyarlı olmasını sağlamalıyız. S.U.’nun dediği gibi barışık olmalıyız. Anne ve babamın eşcinselliğimi kabul edip bu konuya barışık olmalarını sağlayan en önemli unsur arkadaşlarım ve sosyal çevrem olmuştur. Arkadaşlarımı kendi aile rol modellerine oturtmaları, bazılarını çok sevip kimi durumları tasvip etmemeleri hep beni kabul edip kendilerince normalleştirmelerinin işareti olmuştur diye düşünüyorum. 40’lı yaşlarımı ortalarken yanlız olmayışım, hala ilk gençlik yıllarımda tanıştığım dost ve arkadaşlarımla yakın oluşum, onlarla birlikte yaşıyor ve yaşlanıyor oluşum, onların aileleri tarafından da kabul edilmiş olmam, ailemin onların aileleriyle de tanışık ve ilişik olması bu işaretleri daha da güçlendirmekte benim için.”
Bunları yazarken yine tüylerim ürperdi. Eşcinseller için hayat bu kadar zor olmamalıydı, olmamalı da… Çünkü bu, sadece böyle olmaktan ibaret!

------------------------------
Hayatımda en çok zevk aldığım şeylerin arasında bu blogum ve Alternatif Anne, Martı Dergisi ve Hassas Anne’deki yazılarım geliyor. Bunun dışında beğendiğim veya paylaşmaya değer gördüğüm herşeyi başta Facebook ve Twitter hesaplarımdan takip edebilirsin.
Google+ sayfamız: Xlargeaile
Facebook: Xlargeaile veya ben
Twitter: @xlargeaile
Instagram: @xlargeaile
Pinterest: xlargeaile

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder