Leon ve Luka'yı sabahleyin anaokuluna bırakınca daima derin
bir nefes alıp rahatlıyorum. Çünkü bu sabahı da kazasız belasız atlattık
demektir. Kahvaltı sofrasından kalkıp anaokuluna varana kadar sadece 45 dakika
sürüyor ancak bu iki erkek çocuğu ile kocaman bir serüven...
Kazasız belasız kavga etmeden kahvaltı edebildiysek ne mutlu bana ve eşime. Leon ve Luka'nın sofradan kalkıp banyoya gitmeleri de sorun değil bizim ailemizde. Ancak onları yetişmek kritik bir nokta! Hele ikisi birlikte giderse kısa bir süre sonra huzurlu bir şekilde yudumlamaya çalıştığımız kahve boğazımızda takılı kalır. Huzurumuz buraya kadarmış. "Lukaaaaa!" diye Leon'un çığlığı duyarız. Off diyorum içimden, gene geç kaldım! Sadece Leon'un üstü ıslaksa iyidir, ancak Luka su dolu plastik bardağı bir ressamın fırça vuruşuna benzer bir hareketle aynaya doğru şlop diye boşaltıysa var ya... Ayna, dolap, yer, hepsinin silmemiz gerek demek.
Hadi yetiştik diyelim, bugün dişleri nerede fırçalayacaklar? Yukarıdaki banyoda
mı aşağıda kinde mi? Her seferinde yukarıya çıkmamak için aşağıya da bir çift
diş fırçası ve macunu koyduk. Geriye dönüp baktığımda bu çok da iyi bir fikir
olmamış olabilir. Çünkü aslında sabahleyin yukarıda fırçalıyorduk ancak birinin
inadı tutup aşağıda derse, tabi ki kavga etmemek adına buna uyuyoruz. Eh, ama
bu da başlı başına yorucu bir olay. Luka'nın dişlerini fırçalamaya başlayacağım
da tabi ki hareketsiz durursa. Lavaboda sallanmak ya da şarkı söylemek için
herhalde bundan daha güzel anları olmazmış. Ya da annenin sabrını denemek için
mi? "Hadi, Luka, güzel şarkını bitir de başlayalım" diyorum yan yan
Leon'un yaptığını kontrol ederek. Off, çocuğun eline diş fırçası değil sünger
versem dişleri daha iyi temizlemiş olur herhalde. Öyle bir bastırıyor ki
haftada bir diş fırçası gidiyor. Ok, dişlerini iyice fırçalamaya çalışıyor ve
akşamları hariç kendisi de yapmak istiyor. Bir de uzunca fırçalıyor. Hepsi
süper de, aylardır göstermeye çalışıyorum bunu nasıl yapması gerektiğini, yok
olmuyor. Ne zor bir işmiş bu! Luka'nın dişlerini hızlıca bitirmeyi çalışıyorum
ki Leon'a müdahale edebileyim. "Luka, sen çişini yap ve odadan
kıyafetlerini çıkart bakalım" diyorum da demesine, dinleyen kim? Luka
ellerini kendisi yıkamak istiyor. Güzel de, ama Luka lavabonun yanında durduğu sürece
serseri mayına benziyor. O plastik kap eline geçince...
Kazasız belasız atlatmışsak bile, stres seviyem zirveye vurmuş oluyor yinede.
Hadi, bir çiş ve odaya koşuyoruz. Hayır! Yataklara atlamak, banyo ile oda
arasındaki bir git gel koşuşunu kastetmiyordum... Neyse, üç kere ikisini
uyardıktan sonra Leon sanki ne giyeceğini bilmiyormuşçasına evde giydiği tişört
çekmesini açıp karıştırmayı başlıyor. "Leon, o değil, diğeri..."
derken odanın ortasında hoplaya zıplaya üstünü çıkartmış Luka'nın kolunu kapmaya
çalışıyorum. Evet, artık sadece zıplamasına bir son vermeliyim. Leon tabi ki
duymazlıktan geldi. "Leon, temiz bir külot ve atlet giymeyi unutma
canım." diyorum. Evet, işte buydu! Dikkatini başka yere
yönlendirmeyi başardım! Luka o arada zıplamaktan vazgeçti ve "Mama, ben
üşüyorum." diyor. Eh, bu demek ki onu hızlıca giydirebiliyorum. Kalkar
kalmaz pijamasını çıkartıp başka bir şeyi tek başına giyiyor da, ancak herhalde
bunu sabah bir kere yapmak onun için yeteri kadar efor. Luka için külot,
atlet ve bir eşofman altı kapıyorum ve giydiriyorum. Leon o arada iç
çamaşırlarını giymiş "altıma ne giyeceğim????" diye soruyor. Bir
elimle onun eşofman altına uzanıyorum ve ona veriyorum. Luka o arada giyeceği
tişört veya kazağı seçti. İyi, onu da giydirdim. Eline çorap sokuşturuyorum ve
"hadi aşağıya" diyerek onu alt kata yolluyorum. Kendisi giymeyi
başaramıyorsa babası yardım edecek nasıl olsa. Şimdi Leon'a yetişiyorum
çünkü Luka da anaokuluna başladığından beri tek başına giyinmek zorunda
kalıyor. Tabi ki bunu sorunsuzca yapabiliyor, ama Luka da yapabiliyorken ona
sabahleyin yardım ediyorum. Haksızlık olmasın diye Leon'un en azından tişörtünü
ve ceketini giydireyim. Tek bir çocuğa "sen giyin lütfen"
diyebiliyoruz, ama ikisi birlikte? Asla! Bu işin sonu asla gelmez demek. Birbirini
öylesine engellemeyi çalışıyorlar ki... Leon da giyindi ve elinde çorapla aşağıya inerken ve hızlıca üstümü
değiştiriyorum.
Aşağıda Leon ve Luka ayakkabılarını giymiş montlarını giyiyorlar. "Suluklarınızı ve çantalarınızı alın, çıkıyoruuuz!" diyorum neşeli. Bu noktadan sonra gösterdiğim neşe için yedek deposunu kullanıyorum desem yalan olmaz. Kavgasız çıkmamızın püf noktası onları boş bırakmamak. Hazır olup da iki dakika beklemek imkansız. O zaman bir oyuncağa bir fikre dalıyorlar ve... nasıl devam edeceğini hayal edebiliyorsun. Kavga etmediysek de ettiysek de arabada neşe açıyorum. Yoksa istekli mutlu bir şekilde anaokuluna gitmezler. Biri gitmek istemiyorum dediği anda zaten içimdeki kalan tüm enerji patlayan balondaki hava gibi püff diye yok oluveriyor. İki çocukla uğraş dur demek.
Bunun yaşamaması için neşeli neşeli
"ben arabanın içinde görmediğin bir şey görüyorum ve bu.... mavi!"
diyorum. Luka bu şekilde yavaş yavaş renkleri de öğreniyor. Hadi birlikte
bu oyunu oynayalım demek büyük hata olurdu çünkü biri evet dediği anda diğeri
sırf karşıya çıkmak için hayır derdi. Bu küçük ipucunu da vermem gerekiyor.
Luka "gökyüzü!" diyor. "Evet, o da mavi ama arabanın içinde
bir şey arıyorduk, unuttun mu canım" diyorum. En azından rengi doğru
tutturmuş o bir şey. Leon tabi ki bu oyunda ustalaşmış. Sıra ondayken söz
konusu nesneyi bulmak benim için bile zor artık. Bu oyundan iki tur ancak
bitirmiş oluyoruz ki 10 dakikalık yolumuzun sonuna gelmişiz demek.
Leon ve Luka
çanta ve suluklarını alıp arabadan inmeyi başlayınca olumsuz cevap vermek
zorunda kalan soruları cevaplamamak için onları meşgul tutuyorum. Çünkü
Leon bu tarz soruları sormakta ustadır. "Biliyorsunuz, öğle yemeğinin
ardından sizi alıyorum ve nereye gidiyoruz?" "Piyano çalmaya!!!"
diye bağırıyorlar tek bir ağızdan. "Evet! Bugün hava güzel, yani ardından
oyun parkına da gideriz." "Oyun parkıııı" gene tek ağız. Evet,
neredeyse kapıya geldik...
"İstiyorsanız ardından tekrar buraya
gelebiliriz." derken onların ayakkabılarını değiştirmeyi başladım bile ve
öğretmenlerin biri yanımıza geliyor. "Günaaaaaydııııın" diye gülerek
iyi örnek oluyorum... Birer öpücük ve ikisi içeriye fırlıyor. Evet, artık derin
bir nefes alabilirim.
------------------------------
Yazılarımızı paylaşabilirsin! Biz buradan da takip edebilirsin:
Google+ sayfamız: Xlargeaile
Facebook: Xlargeaile veya ben
Twitter: @xlargeaile
Instagram: @xlargeaile
Pinterest: xlargeaile
Yazılarımızı paylaşabilirsin! Biz buradan da takip edebilirsin:
Google+ sayfamız: Xlargeaile
Facebook: Xlargeaile veya ben
Twitter: @xlargeaile
Instagram: @xlargeaile
Pinterest: xlargeaile
okurken bile yoruldum.bende de 2 tane bıcırık ve hiç yabancı gelmedi okuduklarım. :)
YanıtlaSil