Haftada en azından bir defa uzunca bir köy-orman yürüyüşü
yapıyoruz. Daha önce de onlardan bahsetmiştim. Bugün erik toplayalım derken
kendimizi yabani bir kuşu severken bulduk…
Köyümüzde o kadar çok eski meyve ağaçları var ki, her türlü
erik, armut ve üzüm köyde bir yolun yanında veya boş bir arazide
toplayabiliyoruz. Bu sabah kahvaltıda Leon hemen isteğini belirtti. Erik bitmiş
ve ilk olarak erik toplamaya gitmemiz gerekiyordu. Eh, bizde elimize kap alıp
ailece çıktık.
Köyümüzde oldukça çok eski köy evleri var. Bir tanesi var
ki, ne zaman onun önünden geçsem tekrar tekrar hayran kalıyorum. Çünkü
bahçesinde kocaman bir muz palmiyesi yetişiyor. Kim demiş İstanbul’da muz
yetişmez? Aklım bunu tam almıyor gerçi, çünkü iklim muz palmiyesi için hiç ama
hiç de uygun değil. Ama o palmiye bir zamanlar oranın toprağını sevmiş ve
alışmış demek ki, bir de meyve veriyor!
Eski köy evlerinin yerine yeni ev yapıldığında herhangi bir
ev yapılması mümkün değil. Buranın mimarisine uygun bir ev yapılması gerekiyor.
O nedenle bu arada farklı köylerde aynı tip evlerin yapıldığını görüyoruz.
Bizim köyümüzde öyle bir ev yapılmıştı geçen ay. Bu sefer merak ettik ve eve
bir bakalım derken tam önümüzde o evin penceresine bir kuş çarpıp yere düştü.
Tabi ki anında seferber olduk! Kuş sırt
üstü yatıyordu. Ben elime alıp onu ters çevirdiğimde Leon ve Luka tabi ki
dayanamayıp kuşu sevdiler. Yavaş yavaş sırtını okşadılar. Kuşun şokta olduğunu
ve sevilmek yerine rahat bırakılması gerektiğini onlara anlatmak hiç de kolay
olmadı. “Kafasını kırdıysa?” dedi Leon. Peki, kuşun kafasını sağa sola çevirene
kadar bekledik. O arada ayakların üstünde durmaya da başlamıştı zaten.
Çocukların içi rahat edince kuşumuzu yalnız bıraktık. Yol boyunca topladığımız
erikleri artık evde yeme zamanı gelmişti zaten…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder