Anneanne ve dedeyle geçirdiğimiz bir haftanın ardından Leon ve Luka’nın Almancasını
değerlendirme vakit geldi.
Bu seferde dilin nasıl geliştiğini çok net gördüm. 4,5 ay önce anneanne ve
dedeyi gördüğünde Leon iki dil konuştuğunun bilincindeydi. Ama kendini iki
dilde ifade edemiyordu, yani o anda hangi dil konuşuyor olduğunu anlamıyordu. Bu
nedenle anneanne ve dede Leon’un dediklerinin yarısını anlamıyorlardı. Şimdi ise
anneannesiyle tek bir kelime Türkçe karıştırmadan sadece Almanca konuştu.
Üstelik Luka'nın yarı Türkçe yarı Almancadan oluşan dil karışımını tercüme bile
etti. Almancası, tam doğru cümlelerden oluşmasa da yine de güzel bir seviyeye
geldi, çünkü kendini ifade edebiliyor, istediğini anlatabiliyor.
Luka 4,5 ay önce tek tek kelimeler konuşuyordu. Türkçesi artık çok güzel ve
anlaşılır durumda. Hatta güzel cümleler bile kuruyor. Almancası tabi ki arkadan
yetişiyor. Neticede Türkçeden çok daha zor bir dil. Şuanda eskiden Leon’un da
yaptığı gibi iki dil karıştırıp karman çorman ve ancak iki dili bilen birinin
anlayacağı bir şey konuşuyor. Ama Luka’nın Almancası bile bir haftada ilerledi.
Eskiye göre daha fazla Almanca kelimeler kullanıyor.
Leon’un Almanca haznesi iki yeni cümleyle zenginleşti. Onları duyduğumda çok
şaşırmıştım, çünkü benim kullanmadığım deyimler. Bunlar tipik anneanne
cümleleriydi! Ama öyle güzel kullandık ki, “yerim seni” dedim içimden.
Anneanne’nin ziyaretinin üçüncü gününde…
…Leon çorapları almak için üst kata çıkmıştı. Benimkilerini de getirmesini
rica etmiştim. Leon salona gelince benim çoraplarımdan sadece bir tanesi vardı
elinde. “Ich glaube ich träume!” yani “Hayal mı görüyorum ben” deyip şaşkın bir
yüz ifadesiyle gözleriyle merdiven basamakları taradı. “Das ist mir ein
Rätsel…” yani “bu benim için bir sır…” diyerek ikinci çorabı nerede düşmüş
olabileceğini bulmaya çalıştı. Bence bu iki deyimi daha güzel bir yerde
kullanamazdı. Ben ise çorap morap unuttum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder