ANTİK DÖNEM
Konuşan Kediler
Minik asalet sembolleri, antik çağlarda gizemleri ile sadece
Mısırlıları cezp ederek birbirinden eşsiz heykeller ve hiyeroglifler
yapmalarını sağlamamış, 6. yüzyıldan itibaren, Yunanlıları ve onların
fable’larını, o fantastik efsanelerini ve mitolojilerini de aynı ölçüde
etkilemiştir. En çok da fable ustası Aesop’u… Yani, bizim masallarından aşina
olduğumuz adıyla Ezop’u. Aesop, “Cat and Venus”, “Cat and Cock” ve “Belling
Cat” gibi hikayeleri ile kedileri birçok kez konuşturmuş, onları fable’larının
vazgeçilmez kahramanları haline getirerek, hayattan “kıssadan hisse” dersler
çıkarmaları konusunda insanlara yardımcı olmalarını sağlamıştır.
Tabi bunu,
kedinin o göze çarpan keskin karakteristik özelliklerinden taviz vermeden
yapmış, kediyi hep “kedi” gibi vurgulamıştır. Bunun en iyi örneklerinden biri
de “Cat and Venus” (Kedi ve Venüs) hikayesidir. Genç bir adama aşık olan bir
kedinin, Venüse gidip kendisini güzel kadına çevirmesini istemesiyle başlayan
hikayede, kedinin bu isteği kabul edilir ve genç aşığı ile bir araya gelmesi
sağlanır. Ancak, son durumu ve kedinin görüntüsünün değişiminin kişiliğinde de
bir farklılığa yol açıp açmadığını merak eden Venüs, kediyi ziyarete gider ve odanın
ortasına bir fare bırakır. Genç ve yakışıklı sevgilisini tamamen unutan
kedi-kadın koltuğundan fırlayarak fareyi kovalamaya başlar. Bunu üzerine Venüs,
sinirlenerek onu eski haline geri çevirir. Yani, yine Aesop’un sözleriyle “doğa
görünüşü aşmıştır!”
Gelmiş geçmiş en büyük dahilerden olan, şiirin ve
mitolojinin atası olarak kabul edilen Homeros da Aesop gibi, kedi figürünü
yarattığı mitoloji içerisinde kullanmayı seven bir isimdi. Ve yarattığı kötü
kalpli “kedi tanrıça” ile kedinin gizemine kötücül güçleri de katarak, ilginç ve
mitolojinin tüm özelliklerini taşıyan bir karakter yaratmayı başarmıştı. Kısacası,
kedilerin literatür tarihi tüm gizem ve ihtişamı ile başlamıştı!
16-18. YÜZYIL
Yükselen Sanatın
Yükselen Patileri
Avrupa, sanat değerlerinin yükselişe geçtiği o göz
kamaştırıcı Rönesans dönemine yaklaştığında ve girdiğinde, bu aydınlanmanın
yücelttiği sanattan kediler de paylarını almıştır elbette. Hangi önemli
yazarların kalemine düşmemiştir ki kedilerin gölgeleri? 1300’lerin ortalarında,
inanılmaz hayal gücünü tüm görkemi ile kullanan Dante Alighieri, Rönesans
şiirine yön veren, hümanizm akımının öncülerinden, büyük usta Francesco
Petrarca, 1500’lü yıllarda özellikle aşk ve epik şiirleri ile tanınmış İtalyan
şair Torquato Tasso…
Ve tabi ki, tüm çocukların büyük bir ilgi ve sevgiyle okuduğu, Çizmeli Kedi ve
Charles Perraut da bu listeye dahil…
Rönesans’ın
etkileri ile ışıkla dolan 18. yüzyılda ise kediler yine saraylardaydı. Ve
soyluluk simgesi olarak, hümanizm akımının etkisiyle de aynı zamanda “iyi bir
dost” olarak günlük yaşamda ve eserlerde yerlerini bulmuştur. Ünlü Fransız yazar
François de
Chateaubriand da soyluluk ve dostane bir hediye olarak kabul etmişti simsiyah
kedisini. Kediyi hediye eden, Papa 12. Leo’ydu ve bu da onun patilerine özel
bir anlam katmıştı. Chateaubriand, anılarını topladığı Memoirs adlı üç ciltlik
eserde, bu özel hediyeden ve ona duyduğu büyük sevgiden de bol bol bahsetmişti.
Zoolistan Dergisi, Mart 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder