Önceki gün havanın bir anda açmasını fırsat bildik ve
akşamüstü yürüyüşü yapalım dedik. Ne yürüyüştü ama! Hayvanat bahçesinden geçtik
desek daha doğru olur...
Daha evden çıkar çıkmaz yürüyüşümüz heyecanla başlamıştı
zaten. Bizim buradan 300 metre ilerideki ormana kadar olan yola geçen yıl parke
taşı döşenmişti. Neler çektik o zaman! Ama şimdi güzelliğini yaşayabiliyoruz
çünkü iki üç komşu hariç o çıkmaz yola arabayla giren yok. Yani oğullarım için
mükemmel bir yarış pisti! Önce Luka beni şaşırttı. Bir ay oldu hep birlikte
gitmemiz ve Luka bu arada babası ve abisiyle çıktığında o yolda çok iyi üç
tekerlekli bisiklet sürmeyi öğrenmiş. Leon olayı aşmış durumda. Eşim, yüzünde
acı bir ifadeyle "bunu yapmaya bayılıyor" derken Leon üç tekerlekli
bisikleti yolun yukarısına götürdü ve başladı binmeye! Anlatmayım, izle...
Videosunu aşağıya koydum.
Yolun aşağısına geldiğimizde Leon ve Luka haykırdı
"koyunlar burada!" Seslerindeki sevinç beni şaşırttı. Koyun mu?
Komşumuzun iki koyunu ile keçileri dışarıda dolaşıyordu. Oğullarım öyle bir
heyecanla onlara hızlıca yaklaştılar ki, sanki eski bir dosta rastlamışlar.
Öyleymiş zaten! Bir baktım ki başta Leon olmak üzere çocuklarım keçi ve
koyunlarla içli dişli olmuş! Bunun adı Mustafaymış, onun adı Paşaymış diye tanıştırıldım. Kendimi bir anda
bir sürü boynuzun ortasında buluverdim. Bisikletleri orada bırakıp ormana doğru
yürümeye devam ettik, tabi ki artık hep birlikte. Biz dördümüz ve bize eşlik
eden Mina -ki o geldiğinden biraz pişman olmuş bir halde şu ilginç hayvanlarla
nasıl başa çıkacağını bir türlü çözemedi- ile üç keçi ve iki koyun. Yok, bizi
bırakmadılar! Leon zaten Paşa'nın yanından ayrılmaya niyeti yok gibiydi. Paşa
da kendini sevdirmekten bayağı mesut görünüyordu.
Ormana girince toynaklı sürümüz bizi terk etti. Biz ise
güzel bir tur atacaktık, ama hesap çarşıya uymadı. Turumuzun sonuna doğru
yolumuzda başka toynaklılar varmış; bir Manda sürüsü ile karşılaştık.
Muhtemelen bir şey yapmazlar ancak buradaki Mandaların sahipli olup olmadığını
anlamak mümkün değil. Kimse mandalara küpe taktırmıyor. Bir de çok fazla terk
edilmiş ve artık yabanileşmiş sürüler de var. Peki, onlar “evcil” mi yoksa
yabani mi? En iyisi köylülerin yaptığı gibi onların yoluyla kesişmemeyi tercih
etmek. Yani geri döndük. Buna Paşa ve ekibi amma sevindi! Leon'un sesini
duyunca Paşa kafasını kaldırıp oğlumu tanıyınca koşa koşa yanımıza geldi,
arkasından diğerleri... Benim kalbimin birkaç kere hopladığını itiraf
etmeliyim.
Leon beni teselli etmeyi çalışıyordu. "Mama, merak etme
bunlar bir şey yapmaz!" dedi 4 yaşındaki oğlum! Sürüyü evine bıraktık ve
hazır gelmişken bir koyun yavrusuna ve Osman'a da merhaba diyelim dedik. Osman
bir tavus kuşu. Her sabah selamlaşıyoruz onunla… Onun hikayesi bugünkü diğer yazımda bu arada.
Eve dönerken Leon "Ben de koyun istiyorum" deyip
durdu. Az kalsın Paşa bizimle gelecekti zaten, ikisini birbirinden zor
ayırmıştık. Bir gün "koyun aldık" diyorsak sakın şaşma...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder