Karşımıza 1 9 .
yüzyılın aşkla bakılan meraklı kediler çıkıyor…
Doğu’nun Zarafeti,
Kedinin Asaleti
Ta en başından beri bu evcil panterleri dostları ve
yardımcıları olarak gören ve onlara işlevsellikleri yüzünden saygı duyan doğu,
kediyi keşfetmeye ve onu tüm doğallığı ile resmetmeye 19. yüzyılda da devam
etmiştir. Bir meditasyon uykusuna yatan
ve akvaryumdaki balıklarla “haşır neşir” olan kediler Japon sanatçılarını daima
cezp etmiş, dalgın ve ufuktan gelecek birilerini bekleyen edaları meraklarını
uyandırmıştır. Ve elbette Kuniyoshi, Toko ve Hiroshige gibi doğu sanatçılarına
ilham vermiştir. Doğuda kediye duyulan saygı ve sevgi, kedilerin onların
gözündeki mistisizmlerini de asla kaybetmemelerini sağlamıştır. Doğulular,
uykusu gelen ancak pencereden izlediği denizden gözlerini alamayan bir kediyi,
daima daha gizemli bir şekilde algılamayı yeğlemiştir.
Bu, onların kedilere ve aslında tüm canlılara insanlar gibi ruhu ve fikirleri olan, hatta insanlardan çok daha gelişmiş duyuları ile daha derin bir takım hisler içinde olan yaratıklar olarak baktıklarının bir kanıtıdır.
Bunun da inanış sistemleri ve gerek dünyaya gerekse yaşama
bakış açılarındaki mistik ve derin felsefi anlamlar taşıyan mantıkları ile
açıklamak mümkündür. Burada her şey, Buddha’nın yasakladığı gibi “zarar
verilemeyecek” kadar değerlidir. Kediler de…
Kedi Aşıklarının
Zamanı…
Manet’nin 1 8 6 5 ’te yaptığı “Olympia” adlı tabloda siyah, küçük bir
kediyi, köşeye iliştirilmiş bir ayrıntı gibi görebiliriz, ancak aslında bu
sanatçının “ters mantık” şeklinde ilerleyen kusursuz kompozisyon yeteneğinin kendisidir.
Ve bu sayede kedi küçük, siyah bir lekeden “bakanın anında gözüne çarpan bir
figür” haline gelmiştir. Aynı resim, Emile Zola tarafından 1 8 6 8
çıkardığı bir kitabının kapak resmi olarak seçilmiştir.
Renoir ise gerçek bir kedi aşığı olduğunu, çizdiği birçok
resimde betimlediği kedilerle kanıtlamış bir ressamdır. Bunlardan bir tanesi de
kendisi gibi bir empresyonist olan Manet’nin yeğeni Julie Manet ile birlikte
resmettiği ve küçük kızın kucağında tam anlamıyla mest olmuş bir kedidir.
Reklamlardaki Kedi
Taşbaskı yönteminin 1 9 . yüzyılın sonlarına doğru gelişmesiyle, bu yöntem
Steinlen gibi sanatçılar arasında bir grafik yöntemi şeklinde, hem sanat
yapıtlarının hem de reklam afişlerinin hazırlanmasında kullanılmaya başlandı.
Kullanılan ilk reklam afişlerinden birinin ise yıldızları ise yine kedilerdi.
Sterilize bir süt reklamının afişi olarak hazırlanan eserde Steinlen, sütün en
büyük düşkünleri olan kedileri de kullanmayı unutmamış, reklam afişini diğer
çalışmalarında da sık sık karşılaştığımız kedi illüstrasyonları ile
süslemiştir.
İsviçreli sanatçı Felix Vallotton ise 1 8 9 6 ’da yaptığı “La Parasse ” (Tembellik) adlı tablosunda, yatakta
uzanmış bir kadının ellerine uzanan bir kediyi resmetmiştir. Bu, hem
tembelliğin Ortaçağ’daki gibi büyük bir ayıp hem de kedilere özgü bir davranış
olmadığının kanıtıdır. Gittikçe daha fazla gelişen, sanayileşen ve teknoloji
sayesinde biraz daha hızlanan yaşamda, artık herkesin birazcık kedi olmaya,
birazcık tembellik yapmaya ihtiyacı vardır!
Bunun bir başka kanıtını Gauguin’in 1 8 9 6 yılında çizdiği “Doing Nothing” (Hiçbir şey
Yapmamak) adlı resimde de görebiliriz. Loş bir odada, hiçbir şey yapmadan sakin
sakin oturan Tahitili bir kadın ve erkeğin yanında kıvrılıp yatmış, bembeyaz
bir kedi “Doing Nothing”de resmedilmiştir.
Zoolistan dergisi, Mart 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder