Dün gibi hatırlıyorum, Gümüş’ün benden kaçıp koridordaki
flokati halının uzun tüylerinin içinde saklandığını. Onu yakalayıp sırt üstü
yatırırdım ve göbeğini severdim. Tüyleri henüz çıkmamış göbeklere bir zaafım
var. O çıplak göbişleri sevmeye bayılırım. Gümüş o zaman henüz birkaç
haftalıktı. Doğduğu günden beri benimle. Dünyaya gelişini seyrettim. 7
Nisan’da 18 yıl birlikte geçirmiş olacağız. Dile kolay…
Benim korkak oğlum. Yıllar boyunca eve yeni bir eşya
yerleştirince eşyayı ilk görünce korkudan dört ayak üzerinde havaya zıplıyordu.
Ev değiştirdiğimde bir yıl boyunca korkudan terasa çıkmamıştı. Bu evimizde
terasa çıkması neredeyse bir yıl sürdü. Bahçeye çıkması altı yıl. Evet, doğru,
altı yıl! Geçen son baharda Gümüş bahçede yanımıza gelince korkularını
yenmekten çok artık bunadığını düşünmüştük. Her gün 12 yaş üstü bolca kuru mama
yemesine rağmen son iki yıldır bir deri bir kemik kaldı benim Gümüş’üm. Mama
yaramıyor artık. Birkaç haftadır akşam yatağımıza geliyor ve göğsüme yatıyor.
Ben uyuyana kadar orada yatıyor. Gece genelde yanımda yatıyor. Çok yaşlandın,
güzel oğlum… Yaşlı günlerinde tıpkı yavrular gibi kalp atışlarımı, sıcaklığımı
hissetmek istiyor.
Bu sanki bir veda mektubu olmuş. Bilmiyorum, bir anda
içimden geldi ve gece yarımda yataktan kalkıp yazdım. Umarım ki senin 18uncu doğum
gününü göreceğiz, oğluşum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder