Benim açımdan süper! Çünkü babaannemiz bize yemek yaparak
mutlu olduğu için biz de onu mutlu etmek istediğimiz için mutfağımdan çekildim.
Gelir gelmez ona “bütün hafta boyunca yemekleri senin yapacağını umut
ediyordum” dedim. Babaannemiz havaya girdi… mantı, vişne suyu, fasulye, börek,
köfte, pirzola, vs. Ohhhh! Mutfağa
uğramadım bile… Bir de günün kalanı çocuklarla oyun oynadı babaannemiz… ne
mutlu bana, boşa çıktım desene!
Zavallı babaannemiz bazen ne yapacağını bilemedi ama. Hiç ummadık engellerle karşılaştı kadıncağız. Portakal ‘Oma şekli’ kesilecekmiş, patlamış mısırı baba tarzı yapılacakmış... Yani annem geldiğinde portakalı çocuklara soyup dilim dilim verdiği için bizde buna ‘Oma şekli’ denir. Bir de baba şeklimiz var. Baba şeklinde portakal soyulmadan bir kere ortadan kesildikten sonra da dilimlere kesilir.
Patlamış mısır yapmak için babaanne şu saplı telli patlamış mısır aletlerinden
getirmişti bize. Leon benimle İstanbul’a indiği günde o şekilde Luka ile
patlamış mısır yapmıştı. Leon ile de aynısını yapmak isterken ‘baba şekli’
tutturdu büyük oğlan. Sonra Leon babaanneye patlamış mısırı nasıl yaptığımızı
öğretti. Normal tencerede işte…
Bir de hayatında görmediği şeyi istedi Leon’umuz babaannesinden: soyulmuş
haşlanmış patates. Çünkü biz Almanya’da haşlanmış patates iki şekilde
hazırlıyoruz. Kabukla haşlanmış olanı ve soyulduktan sonra tuzlu suda haşlanmış
patates. İlkine ‘soyulma patates’, ikincisine de ‘tuz patatesi’ diyoruz.
Babaannemiz kızartma yapmak istemişti ancak genelde kızartma yapmadığımız için yağ tüketimimiz az stokumuz da yok zaten. Yağımız bitmek üzereydi. Ancak Leon eline patates soyacağını almıştı bile! Gözyaşları akmaya başlamış bir haliyle yanıma geldi. Tabi ki hemen anladım niye ağladığını. Kızartma olmayacağına değil, patates soyamayacağına üzülüyordu oğlum. Patates soysun diye diyalogumuz şu şekilde gelişti.
Babaannemiz kızartma yapmak istemişti ancak genelde kızartma yapmadığımız için yağ tüketimimiz az stokumuz da yok zaten. Yağımız bitmek üzereydi. Ancak Leon eline patates soyacağını almıştı bile! Gözyaşları akmaya başlamış bir haliyle yanıma geldi. Tabi ki hemen anladım niye ağladığını. Kızartma olmayacağına değil, patates soyamayacağına üzülüyordu oğlum. Patates soysun diye diyalogumuz şu şekilde gelişti.
-
Ben: “patates haşlayalım”
-
Babaanne: “peekiiii, bir tane haşlayalım”
-
Leon ağlayarak: “bir tane değil, çooook!”
-
Ben: “babaanne, bir değil, üç dört tane
haşlayabiliriz, çocuklar yer”
-
Babaanne: “neyse…”
-
Ben: ???
Leon mutlu mutlu patates soyamaya başladı. Ok, işi çözdük dedim kendi kendime.
Yukarıya çıkıp laptopun başına oturmam Leon’un ağlamasıyla aynı oldu.
-
Leon: “Babaanne patates soymama izin
vermiyooooor!!!”
-
Ben: “Babaannesi, Leon soyma işini bitirmiş mi?”
-
Babaanne: “evet, evet, tüm patatesleri çok güzel
soymuş”
Bana her birinden bir şeridi soyulmuş patatesleri gösteriyor.
Bana her birinden bir şeridi soyulmuş patatesleri gösteriyor.
-
Ben: “ama bunlar soyulmamış ki.”
-
Babaanne: “Ama tamamen soysa haşlayamayız ki,
dağılırlar.”
O anda tüm olaya anlam verebildim. Babaannemiz suda haşlanan
soyulmuş, bizim tabirle ‘tuz patatesi’ bilmiyormuş! Akşamı kurtardık işte!
“Hadi, Leon! Babaannemiz bilmiyor bunu, ona gösterelim nasıl yapılıyormuş!”
dedim. Leon tüm patatesleri mutlu mutlu sonuna kadar soydu ve ardından şu ‘tuz
patatesleri’ nasıl haşlandığını da babaannesine anlattı… Öğrenmenin yaşı yok
derler ya!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder