Evinizin neşesi, gözünüzün nuru köpeğiniz bugünlerde çok mu
durgun? Ya da belki de ufacık şeyler bile onu delirtmeye yetiyor? Yoksa,
yattığı yerden o en sevdiği mama için bile kalkmıyor mu? Sadık dostunuz,
stresli ve zor günler yaşıyor olabilir. Bu yazımızla stresin neden ve
çözümlerini öğrenerek, ona yardım edebilirsiniz.
Günler oldu… O tüylü ve şirin kuyruk, eskisi gibi bir o yana
bir bu yana coşkuyla sallanmıyor. Ve dostunuzun bu durumu sizi de depresyona
itiyor. Ancak, bu kadar kolay pes etmek yok! Sevimli patilerimizin neden strese
girdiklerini öğrenebilir ve onu bu duruma sokan koşulları ortadan kaldırarak,
her şeyin eskisi gibi neşe dolu olmasını sağlayabilirsiniz.
Ancak dostunuzun durgunluğunu strese bağlamadan önce, onu bir veteriner
hekim kontrolünden geçirerek, fizyolojik bir hastalığı olmadığından emin
olmalısınız. Fiziksel bir rahatsızlığı olmamasına rağmen, çevreye karşı ilgisizlik, kuytu yerlerde yatma isteği, yüzünde
mutsuzluk ifadesi, iştah kayıpları, terleyen patiler, dili
dışarıda hızlı nefes almak, aşırı ıslak burun, uyku bozuklukları, kendini aşırı şekilde yalama, kemirme ya
da kaşıma veya aşırı ve gereksiz agresiflik gibi belirtiler gösteriyorsa,
köpeğinizin stres çanları çalıyor demektir.
Ne oluyor? Ben Anlamıyorum
ki!
Artık, hiç de eskisi gibi heyecanlı ve sevecen olmayan
dostunuzun bir sorunu olduğundan eminsiniz. Şimdi sıra
zor olana, yani onu böylesine nemrut bir hayvan haline
getiren etkenleri bulmaya geldi. Köpekleri strese sokan etkenlerin başında, yaşam
alanlarında meydana gelen değişiklikler gelmektedir. Hollanda’daki Utrecht
Üniversitesi, Hayvan Klinik Bilimler Departmanı’nın, köpeklerde kronik stresi
incelemek için 6 hafta boyunca
yaptığı araştırma sonucunda; yeni ve farklı bir ortama girmek, kulübeden kaçma
fırsatı elde etmek, farklı bir obje ile tanışmak, yabancı bir koridorda yürümek,
yüksek ve ani sese maruz kalmak gibi alışık olmadıkları, her zamanki düzenlerine
aykırı olan yaşam alanı etkenlerinin, köpekleri kronik strese ittiği
gözlemlenmiştir.
Beni Çok Üzüyorlar
Sahip!!!
Bizim sadık dostlarımızın pamuk gibi mizaçlarını, böylesine
depresif bir hale getiren bir başka etken ise aslında bizim hatalı
tutumlarımız. Yanlış eğitim, yanlış ve yersiz cezalandırma, köpekten “ona göre
normal, bize göre anormal olan” davranışlarını değiştirmesini beklemek,
yetersiz egzersiz, sevgi ve ilgi bu yanlışlarımızın başında gelenler.
Yani, onları kendi hayatımıza adapte olmaya zorlarken, gereken ilgi, şefkat ve zamanı, dört
ayaklı bebeklerimize vermememiz. Yanlış ırk seçimi, görev köpeklerinin farklı
işlerde kullanılması, beyindeki seratonin hormonunun azalması, sosyalleşemeyeceği
ortamlar da hemen hemen her türlü çevresel etkenden etkilenebilen dostlarımızın
moralini, çok ama çok bozan diğer stres kaynaklarıdır. Ayrıca, aşırı kalabalık
ortamlar, evinizden misafirin eksik olmaması ve dostunuzun kime tepki gösterip,
kimi seveceğini bilememesi onu strese sokabilir.
Yine, tam aksi durumlar da onu üzebilir. Sürekli yalnız
kalmak, yeterince ilgi görememek gibi…Bebeğinizin huzursuz ve rahatsız olduğu ve yetişkin bir
köpeğe sahipseniz, sizin de mutlaka gözlemlediğiniz bir dönemden de
bahsetmeliyiz. Östrus dönemi. Bebeğinizin büyüyüp, kendisine hormonlarının da
büyük katkısıyla, dünyalar güzeli bir damat ya da gelin istediği bu dönem, hem
erkek hem de dişi köpekler için tam bir stres kaynağı olabilir. Çiftleşmeye
hazır da olsa, bebekleri için en mükemmel baba adayını seçmek isteyen dişi,
birçok erkeği reddedebilir. Östrus dönemi, acil bir ihtiyacın, acil ve en iyi şekilde
karşılanması gereken bir dönem olarak zaten yeterince sıkıntılıdır, üstüne bir
de reddedilme veya uygun eşi bulamama sorunu eklenirse, sadık dostunuzun hormon
şenliği bir kabusa dönüşebilir.
Stres mi Depresyon
mu?
Stres, genel
perspektif içinde “olumsuz bir uyaranı” betimleyen, oldukça yaygın kullanılan
bir terimdir. Bir uyum içinde işleyen organizmanın uyumunu bozan, iyi
çalışmasını etkileyen de stresli koşullardır ve bu uyaranlara karşı organizmanın
verdiği fizyolojik ve davranışsal tepki de stresi oluşturur. Depresyon ise kalıtımsal,
çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çöküntü halidir. Sadık
dostlarımızda, bunun ayrımını iyi yapmak gerekir. Stres, insanlarda olduğu gibi
dört ayaklı bebeklerimizde de birçok hastalıkla birlikte depresyonu
getirebilir.
Bu ayrımın yapılabilmesi için, onu strese sokabilecek
etkenlerin ortadan kalktığından emin olduktan sonra uzun bir süre gözlemlenmesi
gerekmektedir. Aynı davranış bozuklukları stres kaynağı ortadan kalktıktan
sonra da devam ediyorsa, depresyonu düşünmeye başlamalısınız. Köpeği başka bir
ortama almak da bir araştırma yöntemidir. Stres kaynağını araştırırken de bir
Sherlock Holmes olmalısınız, köpeğinizdeki davranış değişiklilerinin başladığı
döneme dönüp, neyin farklı ya da eksik olduğunu düşünmelisiniz. Ve yine tıpkı
insanlardaki gibi, canlının fiziksel ya da psikolojik olarak depresyona verdiği
tepkinin, strese verdiğinden çok daha ağır, kendine zarar veren ve fark
edilebilir olduğunu unutulmamalısınız. Bu yüzden, patili prens ya da
prensesinizde bir gariplik fark ettiğinizde, “yakında geçer” mantığı ile
yaklaşmanız, ciddi bir rahatsızlığı çok daha ciddi bir başka rahatsızlığa
yönlendirmeniz anlamına gelir.
Suratsızı Güldürmek
İçin…
Patili tosununuzu strese sokan etkenleri bulmak ve ortadan
kaldırmak için, onu bir köpek psikoloğuna götürebilir, sorunun kaynağını bir
uzman yardımı ile bulup ortadan kaldırdıktan sonra, terapi ya da dostunuz için
özel üretilen anti-depresanlarla onu eski “cıvıl cıvıl” günlerine
döndürebilirsiniz. Ancak, bir köpek almadan önce sizin yaşam tarzınız ve
kişiliğinize en uygun olan köpek cinsini bulmak, bu sorumluluğu alıp
alamayacağınızı, ona en uygun yaşam alanını öğrenmek için uzmanlara danışmak ve
yeterli bilgiye ulaştıktan sonra bir köpek edinmek, mutsuz günlerin yaşanmasını
engellemek için iyi bir önlem olacaktır. Sonra, gelsin bol “kuyruk sallantılı”
ve gülücük dolu günler…
Zoolistan Dergisi Ocak 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder