Leon birkaç gündür hapşırıyor. Eşim önceki gün, Luka ise dün
başladı. Şimdi herkesin burnu akıyor, eşimin ve Leon’un ateşi var. Muhtemelen
bir iki gün içerisinde sıra bana gelecek. Bu sabah bunları düşünürken aklıma
doğum sonrası aylar geldi. Doğa anneleri öyle bir kuruyor ki şaşırmıştım.
Gerçekten merak ediyorum, sen de bunları fark ettin mi?
Doğumu takip eden neredeyse bir yıl aşkın bir süre için hastalık kapmadım. Ne
ateşlenme, ne burun akması nede kırgınlık hissettim. Yaralarım hiç görülmediği kadar hızlı
iyileşiyordu. Bir dönem var ya, bebekler her yere el atıyor, yüzümüze,
göğsümüze, ellerimize, kollarımıza ve incecik tırnaklarını ne kadar kessek de
cildimizi yine de çiziyor. İşte bu çiziklerden bahsediyorum. Kanayan da kanamayan
da bir günde iyileşiyordu. Acı eşiğim zaten çok yüksek bir insan olmama rağmen
daha fazlı acıya dayanabiliyordum, hem de gözümü kırpmadan.
Doğa, anneliğin ilk aylarında biz kadınları öyle bir
değiştiriyor ki ne olursa olsun sağlık açısından bebeğimin yanında olmamı
garantilediğini düşünüyordum. Luka 1,5
yaşına gelince ben de bir anda her şey değişmişti. Artık hiçbir acıya
dayanamıyordum. Vücudum sınırına ulaşmış gibiydi. Birazcık fazla sert her
dokunuşta çıldırıyordum. Ama bu da geçti. İlk dönemi daha çok beğendiğimi
söylememe gerek yok herhalde…
Şimdi herkes hasta, ben hariç. Bu hala oluyor. Şimdi bile
ayakta kalan sadece ben olduğum hastalık dalgalarımız oluyor. Bünyem farklı mı,
bilemiyorum. Zannetmiyorum da. Hadi bakalım, önümüzdeki hafta bende soğuk
algınlığına yenik düşeceğim mi yoksa daha önce olduğu gibi beni pas mı geçecek?
Daha yazarken hapşırmaya başlıyorum… Bu sefer bu kadar şanslı değilim galiba.
Üçü hastalanınca günü bir şekilde geçirmeye çalıştım. Aralarında
hali en kötü olan eşimi kahvaltıdan sonra yatağa gönderdik. Sonra Leon ve Luka’yla
ne yapacağımızı konuştuk. İkisi müthiş yardım ettiler. Sabahleyin henüz çok kötü
değillerdi. Birlikte sofrayı topladık, ardından evi süpürdük. Birkaç gündür
asılı duran çamaşırları toplamak zorundaydım çünkü gece makineyi çalıştırmıştım
ve çamaşırları makinede daha fazla bırakamazdım. Yani birlikte kuru çamaşırları
topladık ve yenileri astık.
İşler bitince hepimizin sevdiği Çin çayı hazırladık. Çin
çayı diyoruz çünkü bir arkadaşımız bunu Çinli anneannesinden öğrenmişti. Ne
zaman biri hasta olursa ya da kırgın hissediyorsa bu çayı hazırlıyoruz.
Gerçekten de iyi geliyor. Ardından da birlikte yemek yaptık. Biraz faaliyet
biraz boya ve bir baktık ki 14:00 olmuştu bile! Artık çocukların dinlenmesi
gerekiyordu, çünkü Leon’un ateşi tekrar yükseliyordu. Pazartesiden beri
muntazam zamanlarda ateşleniyor. Zıplayıp hoplamasın diye birlikte bir film
seyrettik. Akşamları onlara okuduğum benim çocukluğumdan kalma çocuk kitabının
kukla tiyatrosu uyarlaması. Seyrederken ikisi de ikişer portakal yedi. Bizde
hastalık hep böyle, çocukların iştahı daima yerinde.
Leon’un ateşi bir düşüyor, bir yükseliyor. Ama keyifliyiz. Ateşi
düşünce yerinde durmuyor. Boğazı ağrımaya başladı şimdi. Luka da hapşırıp duruyor.
Yarın durum çok farklı olmayacağa benziyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder