Dün akşam Mina, Yuki ve Mina’nın 2 aylık yavrusuyla koltukta
keyif yaparken yine başladık… “o kadar tatlı ki, vermesek mi?”. Bebiş, eşimin çenesini yalıyor, ikisi zevkten dört
köşe, yavru oyun oynamak için hopluyor zıplıyor eşimin kucağında. Çoook şirin bir
şey bu!
Bu bana tüm dört patili dostlarımızı nasıl edindiğimizi hatırlattı.
Kira ve Zita sokaktan geldi bize. Zando, Mina ve Liz aynı kaderi paylaşıyorlar.
Önceki sahip ona bakamadığı için vermek isteyince biz aldık. Zando o zaman 5
aylıktı ve artık 7,5 yıldır benimle… Lili’yi ikinci bir Labrador istediğimizde
almıştık. Çok ta tesadüf olmuştu aslında. İkinci bir tane düşünüyorken onu bir
yerde gördük ve aşık olup aldık. Thea için 2 ay beklemiştik bile.
Şiva’yı eve giderken yan köyde tarlada bulmuştuk. İki
kulağında 200 civarında kene vardı. Memeler hala biraz süt doluydu. İki gündür
orada dolaşıyormuş, kimse onu daha önce görmemişti. Arabada Zando vardı ama Şiva
yinede binmekten korkmuştu. Bu nedenle eşim onunla eve kadar yaklaşık 1 saat yürüdü.
Bu kadar keneden tabi ki Lyme hastalığına yakalandı. Bir sabah ateşlendi ve
ayakları tutmadı. İyi ki ikinci günde
teşhisi koyabildik, yoksa kurtaramazdık onu. 1 ay boyunca tedavi gördü. O arada sahibini aradık, bulamadık. Kızımızın
iyi bir eğitim gördüğü belliydi, yanımda yürü, otur, yat, bekle hatta sürün
komutunu bile biliyordu. O kadar da yumuşak ve sevecen bir karaktere sahip ki, hadi
kalsın ve bahçede bekçilik yapsın dedik.
“O kadar tatlı ki, vermesek mi? Hadi kalsın” dediğimiz kendi
yavrularımızdan üç tane de olunca sayı buraya kadar arttı işte… Ama hiç
birinden asla vazgeçmek istemeyiz… İyi ki varlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder