Hayatımın yarısından fazlası bu ülkede geçti. Türkiye’yi her
şeye rağmen seviyorum. Her şeye rağmen diyorum, çünkü başımdan insanı isyan ettiren
bir olay geçmişti. Bu yetmiyormuş gibi şuanda ikincisini yaşıyorum.
Yıl 1996 veya 1997. Digitürk aboneliğimi iptal edip bana
verilen receiveri iade etmiştim. Hatta onun için ödediğim parayı iade de almıştım.
Bundan birkaç ay sonra evime icra tebliği geldi. O receiveri iade etmemişim.
İnanmak gerçekten güç ama ondan sonra icra müdürlüğü ve Digitürk ile bitmez bir
serüvenim başladı. Elimde iade makbuzu olmasına rağmen, hatta o receiver kimin
tarafında ve hangi şehirde kullanılmakta olduğunu gösteren belgeleri de varken.
Tam 8 yıl boyunca Digitürk’le görüştüm ve icra müdürlüğüne gittim. Tam 8 yıl.
Dile kolay. Digitürk’e söylüyorum, bakın makbuz bende, ben onu aboneliğimi
iptal ederken iade ettim. Bilgisayara bakıyorlar, “ahhh evet, ama bir şey yapamıyoruz,
avukatımıza söylemeniz gerekiyor” diyorlar. Digitürk’ün avukatı “beni ilgilendirmiyor,
Digitürk’e dava açın ya da Digitürk’ün olayı geri çektiğini bana bildirmesi
gerek” diyor. ??? Tam sekiz yıl boyunca hep aynı konuşmalar, yılda bir kere
icra tebliği. En sonunda yıl 2005 ve Digitürk’te bir eleman da durumuma isyan
edip ben hallederim dedi. Ne yaptıysa, bir saat sonra bana bir daha rahatsız
edilmeyeceğimi iletti ve gerçekten o günden beri bir daha bir şey duymadım.
Yıl 2009. Savcılığa çağrıldım. Ocak 2009’da benim GSM hatımdan
bir kereye mahsus, markası hiç duymadığım çalıntı bir telefondan çağrı atılmış.
??? Evet, hat benim, benim şirketimin hatı. Ama bahsi geçen telefon benim
değil, markasını bile duymadım. Üstelik yepyeni bir telefon almıştım, yani sim
kartımı başka telefona takmadığımdan da eminim. Hele markasını hiç duymadığım
bir telefonu hatırlardım herhalde. Neyse, ifade verdim, kullanmakta olduğum
telefonumun seri numarası, vs. kayıt edildi.
İki yıl sonra şirketimi kapattım, yabancı uyruklu olduğum
için şahıs olarak faturalı hat sahibi olamadığım için (bu ayrı bir dert konusu)
telefon numarasını eşime devrettim. Hala o numarayı kullanıyorum.
Tarih 5 Mart 2013, yani bugün. Eşim İstanbul’dan dönerken
GBT’e giriyor ve gözaltına alınıyor! Araba bilmem hangi karakolda kaldı. Eşimin
hırsızlıktan arama emrinin olduğu söyleniyor! Oturduğumuz semte getiriliyor. Arasında
30 km var. Adliyede olayın ne olduğunu öğreniyor. Neymiş? Çılgına döndüm bunu
duyduğumda! Ocak 2009’da çalıntı bir telefondan hatımı kullanarak çağrı
atılmışmış ya… Hırsızlık oymuş, efenim. Bu ne ya??? Evet, hat şuanda ona ait, ama
2009’da ona ait değildi ki! İş bu kadar kolay mı? Olay hangi tarihe ait önemli
değil, şuanda kim kullanıyor onun için bir arama emri çıkartalım, suçlu o olsa
gerek. İnsanların ikamet adresleri, vatandaşlık numaraları (benim gibi ikamet
izni olan yabancıların bile var!)yok mu? Tebligat diye bir şey yok mu? Şirket
olunca oluyor, ama şahıs olunca direkt arama emri. Ne bu böyle!
Bir dünya vakit kaybı, heyecanı bir yana, arabayı geri almak
için taksi parası… Ve benim yarın savcılığa gidip peşin peşin bir daha ifade
vermem gerektiğini söylemişler. Yoksa olay bana geri dönermiş ve benim hakkımda
arama emri çıkarmış. Bir de bu eski herhalde...
OMG.
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun, was für ein Alptraum...
LG; Viviane
İNANILMAZ KORKUNÇ BİR DURUM.KABUS GİBİ.ÇOK GEÇMİŞ OLSUN.AVUKAT BİR ARKADAŞIM VAR.ONA BİR DANIŞAYIM.SANA DÖNERİM.TEKRAR GEÇMİŞ OLSUN.
YanıtlaSil