Hafta sonumuz ve ilk iki günümüz dopdolu geçti. Cumartesi
günü hem arkadaşlara gittik hem de permakültürü ile ilgili seminere katıldık.
Hem de kaza yaptık. O sırayla… Hafta arası da koşuşturmamız neredeyse kesilmeden devam etti!
Permakültürü ile ilgili öğrendiğimiz bilgiler hayli ilginç.
Çok ilgimizi çekti diyebilirim. Ama üzerine henüz çok çalışmamız, daha doğrusu
bilgi edinmemiz lazım ve bu hafta maalesef buna vakit yoktu. Kaza ise otopark çıkışında oldu. Köyde
yaşadıktan sonra itiraf etmeliyim ki dar sokaklarda gitmenin alışkanlığını kaybettik.
Ama yine de orası dar değildi. Ben otoparkın bulunduğu sokaktan çıkıp sola
dönerken sağdan hızlıca bir spor araba yaklaştı. Tabi ki önce sağa bakmıştım.
Ama onu görememiştim, çünkü sokağın çok ilerisini sağ ve solda park edilmiş ve
köşeye yerleştirilmiş atık konteyneri yüzünden görmem de mümkün değildi. Neyse, anlaşılan genç adam hızlıca geliyordu,
bizi görüp görmediğinden emin değilim, çünkü fren yapmadan ve kornaya basmadan
sağımdan benim ve park edilmiş arabaların arasından geçmeye kalkışmış. Tam ben
sokağa iyice dönerken. Olan olmuştu. Resimler
çekildi, rapor yazıldı ve fotokopiler çekildi. Anlaşılan bu yıl kasko primimiz
oldukça yüksek çıkacak…
Moralimi bozmak istemedim ve pazar günü yine arkadaşlarlaydık.
Çok da eğlendik. Leon ve Luka uzunca kahvaltı ettikleri için kahvaltı etmeden
çıkıyoruz böyle günlerde. Bu sefer öyle aceleleri vardı ki onları zor tuttuk.
Yoksa sabah 8’de İstanbul’un göbeğinde olacaktık. O gün moralim iyice yerine
geldi çünkü Habertürk gazetesinde haftanın bloğu olarak haberimiz çıktı.
Pazartesi sabahı ailece ağaç ekmeye gittik. Leon’un anaokulu Orman İşletme Müdürlüğünün burada
düzenledi ağaç ekim şenliğine katıldı ve biz tabi ki böyle hoş bir olayı
kaçırmadık. Arkasından maalesef arka arkaya üçüncü gün İstanbul’a gitmek
zorunda kaldık, çünkü arabayı servise götürmemiz gerekiyordu. Hazır gitmişken
IKEA ve alışveriş turumuzu da yaptık.
Orada Luka’nın davranışları resmen “biri beni anaokuluna
göndersin!” diye bağırıyordu. Şu ressam sehpaların birine oturdu, eline bir
kalem aldı ve sağa sola uzunca genişçe hız alarak kalemin ucuyla tahtaya
çizgiler atıyordu. Bunu yaparken de bağırıyordu: “Faaliyeeeet
yapıyoooruuuuuz!” Tabi ki ertesi gün Leon’un öğretmeniyle konuştuk. Anaokulu için
can atan bir çocuğu arzusundan alıkoymak ne kötü bir şey değil mi? Devlet
anaokulu olduğu için bezli ve/veya üç yaşın altındaki çocukları kabul edemiyor.
Burada özel de yok. Ama Luka şimdi her ikinci Cuma günü Leon’la birlikte
anaokula gidebilir.
Salı günü yine İstanbul’daydım. Bu sefer yeni tanıştığım bir
anne ve Luka ile doğum günü aynı olan erkek çocuğuyla birlikteydik. Çok da
süperdi! Üçü o kadar iyi anlaştılar ki, giderken üçü ağlıyordu. Ertesi gün yine
İstanbul gözüküyordu bize. Çünkü arabayı servise bırakıp oradan tamir süresince
kiralık arabayı teslim alabiliyorduk. Bu sefer çocuklarla ben evde kalmaya
karar verdik. Dört gün arka arkaya evde olmamayı hiç ama hiç alışık değiliz!
Luka ve Leon evimizi o kadar özlemişlerdi ki bütün öğleden sonra neredeyse
bensiz oyun oynadılar.
Sonra anaokulunda aile katılım sırası bizdeydi bu hafta.
Hafta boyunca ne yapsam diye düşünüyordum. Cuma sabahı Leon’la birlikte Luka’yı
ve Zando’yu aldım. Çocuklara köpekler hakkında bilgi vermeyi, Zandoyu
sevdirmeye karar vermiştim. Çok da süper geçti. Leon’un sınıfından sonra
büyüklerin sınıfı da Zando’yla tanışmak istedi. Yani bütün anaokulu Zando’muzu sevdi!
Habertürk gazetesindeki haberinizi internette aradım fakat bulamadım. Link atmanız mümkün mü?
YanıtlaSil''Şeyda Tüylüoğlu''
Şeyda'cim, haberi yayınım altına ekledim, çünkü anne ve çocuk sayfanın linki maalesef yok. Sevgilerle
YanıtlaSilBen de zaten Habertürk de görüp sizi buldum :)
YanıtlaSilGeçmiş olsun kazaya...
oh :) Süper, çok sevindim! ve tabi ki teşekkürler...
Sil