27.03.2013

“Ama bu benim!” Paylaşmak nasıl öğretilir?


Leon mavi arabayla oynuyorsa, Luka da sarı, yeşil ve kırmızı arabalar değil, mavi arabayı ister. Üstelik herhangi mavi bir araba değil, Leon’un elindekini ister. Okumak için iki hikaye sunarsam, Leon hangisini seçiyorsa, Luka diğerini ister. Oyuncaklar bir türlü paylaşılmıyor, hikayeler de. Anlaşılan paylaşmak çok zordur. Hele iki üç yaş arasındaki çocuklar için bu imkânsız görünüyor. Peki, bu durumda biz anne babalar ne yapmalıyız?

„Ama bu benim! Ben oynuyordum!“ diye Luka veya Leon bağırdığında aklımdan geçen düşünceler belliydi. Bu sahiplenme davranışları doğuştan mı var yoksa bizi izleyerek mi öğreniyorlar. Ama nasıl olsun ki, eşim ve ben sahiplenici bir davranış sergilemiyoruz, hele gündelik hayatımızda bunun için örnek verebileceğimiz durum aklıma bile gelmiyor. O zaman doğuştan var olan bir davranış mı bu? Yine ama diyeceğim, çünkü bilim adamları bunun için henüz bir kanıt bulabilmiş değiller. Tam aksine, çocukların sahiplenme davranışı toplum tarafından geliştirildiğini düşünüyorlar.

Bu davranışın temeli nasıl atılıyorsa atılsın bence biz anne baba ya da tüm gün çocuklarla geçiren kişiler bunun devamını getiriyoruz. Örneğin, Leon ve Luka şu mavi araba için kavga ettiklerinde ne zaman onlardan biri anlayış gösterip arabadan vazgeçmeli? Hangi noktaya kadar bu normal bir kavga? Ne zamandan itibaren bu kavga bencillik sayılıyor?

Bu konuda bence her anne baba kendi değerlerini sorgulamalı. Birileri paylaşmayı sever ve çocukların da öyle olmasını ister. Başkaları eşyalarına çok değer verip paylaşmak istemiyordur ve çocuğuna da aynı değeri öğretiyor. İkisinde de bir sorun yok bence, her insan farklıdır neticede.  Herkes kendi değerlerini çocuğuna vermeye çalışıyor. Mümkün olmayacak tek bir şey var. O da yaşadığımız değerlerden farklı değerleri çocuklarımızın benimsemesini istemek. Çünkü çocuklar ancak dürüst davranan anne babaları örnek alır. İşte bu nedenle aynı durumda olan bir anne çocuğun elindeki oyuncağı paylaşmasını isterken başka bir anne çocuğun oyuncağını vermemesi için uğraşır. Herkesin değerleri farklı olabilir, tek bir doğruluk olmadığı gibi aynı durumda tek bir şekilde doğru bir davranışı da yoktur bence. 

Eşim ve ben önem verdiğimiz değerleri çok iyi biliyoruz. Eminim sen de biliyorsundur. Ama maalesef bu yetmiyor. Çünkü önem verdiğim değerleri çocuklarımıza nasıl vereceğimiz konusunda emin değiliz. Hata yapmak çok kolaydır, değil mi? Üstelik, birer birey olduklarını, anneden bağımsız kendi arzuları ve kararları olan birileri olduklarını yeni fark etmiş olan 2,5 yaşındaki Luka’nın bir şeyi paylaşmasını istemek doğru mu acaba? Henüz birkaç hafta önce kendini bizim parçamız olarak görüyordu çünkü. „Bu benim“ olarak adlandırdığı bir oyuncak ayısını ondan almak onu sarsmaz mı? „Bu benim“ dediğinde daha çok o oyuncakla onun oynadığı ve oynamaya devam etmek istediğini kastediyor sanki.

Neredeyse dört yaşındaki oğlum Leon „bu benim“ çok fazla demiyor – artık. Çünkü onun bir sahiplenme duyusu gelişmeye başlamış durumda. Leon’un sahiplenme ile ilgili konuşmaları daha çok sorgulama yöneliktir. „Bu bizim arabamız, değil mi?“, „Bu benim trenim, değil mi? Onu vermek zorunda değilim, değil mi? Arkadaşıma verirsem, onun mu olur yoksa geri alabilecek miyim?“ gibi sorular sormaya başladı. Bir oyuncak paylaşmak istemediğinde artık „bu benim“ demiyor, „ama ben oynuyordum“ diyor.

Sahiplenmenin ince nüanslarıyla beraber empati duygusu da gelişiyor. Örneğin, „bu bardak kırılırsa üzülürüm“ diyorsam, bunu anlamaya çalışıyor ve böyle bir diyalog yaşanıyor:
  • „Neden?“
  • „Çünkü arkadaşımız bunu Meksika‘dan getirmiş, onu bir daha alamayız.“
  • „Hmmm, peki şu bardak kırılırsa üzülmeyecek misin?“
  • „Hayır, üzülmem, çünkü yenisi alabilirim.
  • „O zaman duvardaki bu süs balıkları kırılırsa da üzüleceksin, çünkü onlar da uzaktan gelmiş ve bir daha alamayız.“
  • „Evet, aynen öyle, üzülürüm.“

Yani yaş gereği Luka ve Leon’un sahiplenme duyguları farklı seviyede şuan. Aynı seviyeye gelmiş olsaydılar bile ben karışmama taraftarıyım. Çoğunlukla bizim ilgimizi çekmek için kavga ediyorlar zaten. Ayrıca kavga etmek de öğrenilmesi gereken bir şey. İleride her kavgada istediğinden vazgeçip peki demelerini isteyecek miyiz? İstekleri için savaşmak mı yoksa ara yola gitmek mi ya da başka birinin iyiliği için tamamen vazgeçmek mi? Arasındaki nüansları öğretmek lazım ki doğru kararı verebilsinler. Bu nedenle bence tek düz bir yol yoktur.

Şu mavi arabayı birinin elinden alıp diğerine vermek de çoğu zaman yanlış geliyor. Ne öğrenmiş olurlar? Tamam, kavga sona ermiş oluyor ama hiçbir şey öğrenmemiş olurlar. Kimse orta yolu bulmak ve tartışmak için çaba sarf etmemiş oluyor. Hele kavganın ardından barışmak da öğrenilmesi gereken bir sanat değil mi? Bunu da öğrenmemiş olurlar.

Birbirine zarar vermedikleri sürece karışmamayı yeğlerim. Ya da mavi arabayı ortak bir oyuna entegre etmek ve ikisinin ilgisini başka bir şeye çekmek daha doğru geliyor bana. Örneğin aynı kurabiye için kavga ediyorlarsa, biri onu bölebilir diğeri ilk olarak hangi parçayı istediğini seçebilir. Tabi ki böyle çözümler bulmak bazen hiç kolay değil. Anne baba olarak zaten gün boyunca sürekli beyin jimnastiği yaptığımızı düşünüyorum. Doğru çözüm için bir davranış bulmamız lazım, üstelik derhal. Annelik, babalık böyle bir şey işte.   

3 yorum:

  1. Düşüncelerinizi çok beğendim.. Sizin gibi düşünüyroum. Bakalım benim bıdık büyüdükçe paylaşma konusunda neler yaşayacağım. Henüz kardeşi yok ama arkadaşlarıyla çevresiyle neler deneyimleyeceğimizi merak ediyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) Size bol sabır dilerim! Zor zamanlar henüz başlamamış galiba... Çocuklarıma karşın hayat felsefem bu oldu: "kendileri halletsinler", kavga olsun, yemek yemeleri olsun, evdeki yardımları da olsun. Tehlikeli olmayan her konuda aslında. Bu şekilde gün hepimiz için çok daha kolay ve mutlu geçiyor, üstelik çocuklar her şey çok daha hızlı öğreniyorlar...
      Çocuklar zaten her şey kendileri yapmak istiyor, engelleyen biz anneler babalar oluyoruz :)

      Sil
  2. Ben de sizin gibi düşünüyorum. Çocuklar birbirlerine zarar vermedikleri müddetçe müdahale etmemek en doğrusu. Dışarıda oynarken de aynı şey söz konusu. Ancak karşı taraftan her zaman aynı anlayışı göremeyebiliyorsunuz.

    YanıtlaSil